Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerdeki cephenin suskunluğudur.

Bizim milletimizin esas hayatını düşünelim. Bu düşünce bizi, elbette altı yedi asırlık Osmanlı Türklerinden Selçuklu Türklerine ve ondan evvel bu devirlerin her birine eş değer olan büyük Türk devrine ulaştırır.

Cemâl Paşa değerli bir adam idi; buraya gelebilmiş olsa idi ben ona vazife verirdim. Anadolu’nun îmârında ondan istafade ederdim; fazla jest ve gösteriş o zavallıyı böyle hiç için kurban etti.

Evvelâ millete tarihini, asîl bir millete mensup bulunduğunu, bütün medeniyetlerin anası olan ileri bir milletin çocukları olduğunu öğretmeliyiz.

Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.

Napoléon kimdir? Taç ve mâcerâ peşinde koşan bir insan; Bismarck ise tâcidâra hizmet edem bir adam; ben böyle değilim.

Türk Milleti bin yıldan fazla bir zamandır, bu topraklarda yaşama hakkına sahiptir. Bu, eskiye ait kalıntılarla tespit edilmiştir. Osmanlı Devletine gelince bu devlet, yedi asırdır yaşamaktadır ve muhteşem mazisi ve tarihiyle övünebilir. Biz kudreti ve haşmeti, bütün dünyada, Asya, Avrupa ve Afrika hatlarında tanınan bir milletiz. Cengaverlerimiz ve ticaret gemilerimiz okyanusları aşmışlar ve bayrağımızı Hindistan’a kadar götürmüşlerdir. Kabiliyetlerimiz, bir zamanlar sahip olduğumuz ve bütün dünyaca bilinen hakimiyetimizle ispat edilmiştir.

Çok kereler Fâtih’in karşısında kaldığı meseleleri düşündüğüm zaman ben de aynı hâl çarelerine varmışımdır. Yalnız Fâtih, benim karşısında kaldığım hadiseleri nasıl hallederdi? Bunu merak ederim. Fâtih Mehmet büyük adamdı, büyük. “O muhakkak ki Dünya’nın en büyük askeridir.”

Her şeyden evvel kendinizin dikkatle ve itina ile seçeceğiniz vesikalara dayanınız. Bu vesikalar üzerinde yapacağınız tetkikâtla her şeyden ve herkesten evvel kendi insiyatifinizi ve milli süzgecinizi kullanınız.

Büyük devletler kuran ecdâdımız büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu ecdâdını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.

Tarihi yaşadığımız gibi yazdık, fakat geleceği cumhuriyete inananlara, onu koruyanlara ve yaşatacaklara emanet etmek lâzımdır.

Bugün Sovyetler Birliği, dostumuzdur; komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bu günden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir… Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inanci bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevî köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türklerin) bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.

Tarih yazarken gerçek olayları bulmaya çalışmalıyız. Eğer bunları bulamazsak mechuliyeti ve bu noktadan cehlimizi itiraf etmeden etmekten çekinmeyelim.

Biz daima hakikat arayan ve buldukça, bulduğumuza kani oldukça ifadeye cür’et gösteren adamlarız.

O [Timur Lenk], muhakkak ki Dünya’nın en büyük askeridir.

Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.

Biz Balkanları niçin kaybettik biliyor musunuz? Bunun tek bir sebebi vardır. Bu da Slav Araştırma Cemiyetleri’nin kurduğu Dil Kurumlarıdır, bizim içimizde yaşayan insanların millî tarihlerini yazıp millî şuurlarını uyandırdığı zaman biz Balkanlarda Trakya hudutlarına çekildik.

Enver Paşa, her hâlde zamanının en kuvvetli adamı idi. Elimizde bunun aksini ispat edecek hiçbir vesîka yoktur. Bilâkis, kuvvete delâlet edecek bir vesîka vardır ki o da, Enver Paşa’ya mevkîde iken kimsinin karşı gelmemiş ve ancak o memleketi terk ettikten sonra birtakım insanların başlarını kaldırabilmiş olmasıdır. Böyle bir şahsın kuvvetli olmadığını söylemek lüzumsuz ve mânâsız bir iddia olmaz mı?

Ben fani bir insanım, bir gün öleceğim, büyüklüğüne ve üstün kabiliyetlerine inandığım Türk Milleti’nin gerçek tarihinin yazılmasını sağlığımda görmek istiyorum. Onun için bu toplantılarda kendimden geçiyor, her şeyi unutuyor, sizi yoruyorum. Beni affedin.

Napoléon, Forché’nin hayatını bildiği hâlde onu mevkiinde ibkâ etmiştir. Bundan mâda en büyük düşmanlarına îtimat etmesi cinnetten başka birşey değildir. Napoléon, esaslı bir fikre istinat etmeden işe başlamış ve kendisine bir fırsat îcat edeceğini zannettiği hâdisâtın cereyanını tâbî olmuştur. Onun bu sûretle hareketi, demokrasinin altmış senelik gecikmesine sebebiyet vermiştir.

Tarih bir milletin kanını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez.