Aşk kılavuz istemez; tek başına yol alır.
Uykuyu hafif ölüm, ölümü de ağır uyku bil
Visal sevgiyi öldürür.
Devletler şairlerin kalbinde doğar, politikacıların ellerinde büyür ve ölürler.
İnsana sığabilene kainat, kainata sığamayana insan derim.
Mevlânâ, aşkın rehberidir; sözleri susuzlara çeşme, vücudu vecd-ü heyecandır.
Rûmî’yi takip ediniz, o nereye giderse siz de gidiniz ve bir müddet başkalıkları terkediniz.
İlim, apaçık bir sualdir. Aşk ise gizli bir cevaba benzer.
Harekette birlik olmazsa, fikirde birlik faydasızdır.
Hayat bir şaraptır ki, en acısı en iyisidir
Hiçbir köpek görmedim ki, başka bir köpeğin karşısında baş eğsin!
İnci deniz dibinde; Çerçöp çıkmış sahile
Kadeh olmadan şarap içilmez, amma bil ki İnsanı sarhoş eden şaraptır kadeh değil
Şahin ölü sülün avlamaz
Tehlike, kudreti imtihan eder
Aynı gökte uçarlar ama, kuzgunun dünyası başka, şahinin dünyası başkadır
Hâşâ ben ölümden korkmuyorum Çünkü ben Müslümanım Her Müslümana yakışan da ölümü tebessümle karşılamaktır Hakikaten ölüm ebedîyet âlemine açılan ilk perdedir son sözleri.
En günahkâr Müslüman bana bir kâfirden daha yakındır
Ona (hür insan) yaklaş, ona mahrem ol; bizlere yabancı kalabilirsin. Evin virân olsun, zararı yok; fakat ev sahibi ol. Bu dönüp duran felekten az şikayet et. O, diri insanın sohbetinden hayat kazan. Sohbet, kitaptan öğrenilen ilimden çok daha güzeldir. Hür insanların sohbeti, insan vücuda getirir.
Ey genç, böyle bir gönlün (Allah sarhoşu bir gönül) eteğine yapış; köle doğmuş iken hür öl.
Ben yolu sormuyorum, arkadaş arıyorum. Nasıl demişler: evvel arkadaş, sonra da yol.
O, sulh zamanında meclisleri neşelendiren insandır, çemenin üzerinde bahar rüzgârı gibi eser. Mücadele anında o kendi kaderini bilir. Kendi mezarını kazar, hem de kendi kılıcı ile. Ey, çok sevdiğim, bizden ok gibi kaç; onun eteğine sarıl, hem de en derin bir acz içinde… Gönül tohumu su ve çamurdan yetişmez, onun için gönül sahiplerinin nazarı kâfîdir.
Bir yâr, dîvâne, fakat akıllı bir yâr; şunu bunu düşünmeyen (mâsivâya yabancı olan) bir yâr.
Allah dostlarının eli, Allah’ın elidir. İş becerir, iş yapar, işi halleder ve galip gelir.
Ey gafil, dini kitaplarda arama! İlim ve hikmet kitaptan öğrenilir. Din ise ehlullâhın nazarından öğrenilir. Gönül hastalıklarını gönül sahipleri tedavi eder.
Gönlü parlakların sohbeti bir iki ân sürer ama, bu ânlar varlık ve yokluğun sermayesidir.
Ey sen ki, senin kutsiyete ermiş fertlerin (evliyan), peygamberler mertebesindedir. Senin aşkınla bağrı parça parça olanlar, gönülleri dokuyanlar, vücuda getirenlerdir… Bir pervaneden yanmanın inceliğini, derin mânâsını öğren. Ateş içinde bir saray bina et. Canına aşkı yerleştir. Mustafa ile olan ahdini tazele.
Yıldızları mızrakla delip de ipe dizen kahramanların büyük, uyanık himmetine kul kurban olayım ben.
Dosttan ayrılan gönül, medreseden, mektepten aldığı bilgilerle asla huzura ermez.
Akıl, meşâlen midir? Onu bırak bir yere! Kadehin nedir; aşk mı? Onu sırra âşinâ bir kul ile beraber iç!
Eğer bu âlemde böyle bir insanın eteğine sarılmazsan, on para etmezsin. (Bir çöpe değmezsin.)
Eğer sevgiliden sen mahrem bakış istersen, O’na aşinaların eteklerine sarıl.
Ey cahil! Sen de bir gönül ele geçirmeğe bak. Sevgiliye bir mahfe hazırla. İcabında kendini feda et. İcabında onu elinde tut. ‘Niyâz’ tuzağını kurup ‘nâz’ı yakala.
Sinende dağlar yok; varlığın gecesinde. Kendini ancak onun ışığında tanırsın.
Ateşli aşktan bahsedeceğim. Kabul et. Bir fakirden sultanlığın ruhunu, inceliğini, mânâsını öğren.
Ele bir şişe geçir: onu hakimâne iç. Ve bu hayat bezminden öylece çekilip git.
Hür adam, derin ve uçsuz bucaksız bir deryadır. Denizden su al, oluktan değil. Bu insanın göğsü, ateş üstündeki tencere gibi kaynar ve coşar. Onun nazarında heybetli dağlar bir avuç kum gibidir.
Pîrlerin hırkaları altındaki testiler şimdi boşalmış gitmiş. Yazık ki gençlere has o şarabın yerini hiç kimseler bilmiyor.