Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer; içsen de tükenir içmesen de… Bu yüzden hayattan tat almaya bak; çünkü yaşasan da bitecek yaşamasan da. Neyzen Tevfik
24 Mart 1879’da Muğla’nın Bodrum ilçesinde doğan Neyzen Tevfik 28 Ocak 1953’te İstanbul’da vefat etmiştir. Tevfik Kolaylı, ya da yaygın bilinen adıyla Neyzen Tevfik, taşlamalarıyla tanınan Türk neyzen ve şairdir. Taşlama kitaplarının yanı sıra, çeşitli taksimler ve saz semailerinin bestecisi olarak da bilinir. Osmanlı döneminde istibdata karşı, Cumhuriyet yıllarında ise devrimlere karşı gelenlere karşı hicvini kullanmış; haksızlığa, yolsuzluğa ve yozlaşmışlığa karşı şiirler yazmıştır. Birçok defa tutuklanmış, ama kısa süre sonra serbest bırakılmıştır. Son dönemlerinde Bakırköy Akıl Hastanesi’nde kendine ayrılan 21. koğuşta kalmıştır. 1930’larda kısa süreyle kendine bağlanan aylık haricinde düzenli bir geliri olmamıştır ve hayatı boyunca epilepsi nöbetleri ile uğraşmıştır.
Neyzen Tevfik Sözleri
Bazı insanları sebepsiz seversin. Bazılarına bin sebep arar, yine sevemezsin. Neyzen Tevfik
Göbekler perçin olmuş, hava geçmez aradan, bozulmayacak kız mı var, sen haber ver paradan.
Deli gönül, neyi özler durursun? Acınacak dostun, cananın mı var? Dünya yansa yorganım yok içinde, harap olmuş evin, dükkanın mı var?
Hayat içi su dolu bir fıçıya benzer. Bu suyu birden içsen de biter, yavaş yavaş içsen de biter.
Bir günahkâr insanım ben, yok yüzüm Peygambere. İstemem bir türlü gitmek, böyle huzur mahşere. Tesadüf eylerim derken, belki bir gün rehbere, düşmüşem elsiz ayaksız, bak aslan-ı haybere.
Sermedi bir iştialin şule fanisiyim. Türk’e ait ülkenin feryadı ruhanisiyim. Aldığım kafi bana Gazi ekberden nasip. Gölgesinde mabedi vicdanımın banisiyim.
Çok şükür bütün gayretime rağmen fısıltıyla konuşup haykırdığını zannedenler kadar cesur; yüzlerine maske takıp emek, fikir, ad ve haysiyet hırsızlığı yapanlar kadar medeni bir insan olamadım.
İyi bak kabına, olmasın delik, boşuna taşırsın, gider gündelik. Anında olmalı, ettiğin iyilik, alem duysun diye, inayet etme.
Be soysuz! Namaza durduğun yönü bilirsin de, kıble diye, secde edip alnını koyduğun toprağı neden söylemezsin vatan diye?
Uzun derbederlik hayatımda, o kaldırımdan bu kaldırıma; o kapıdan bu kapıya; o diyardan bu diyara; ney’im ve mey’imle bir kuru yaprak gibi savruldum.
Kabe’den maksadın varmaktır yara, kör gibi tapınma, kara duvara, Hızır’ı ararsan kendinde ara, bulamadım gibi rezalet etme.
Ne şeriat, ne tarikat, ne hakikat, ne türe, süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre, cahilin korku kokan defterini Tanrı düre!
Sanma ki ciddiyet ile sarf ederim sanatımı, ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir. Bezmi meyde sühefanın saza meftun oluşu, nazarımda su içen eşeğe ıslık gibidir.
Bî-namaz deyip beni Hak’dan uzak gören, sığmaz senin hayaline mihrab’ü mübrem. Sen sade beş vakitte ararsın Allah’ını, ben her zaman onunla emin ol beraberim.
Gözünü aç daha meydan var iken, dizginin cambaz elinde Neyzen! Girmedim ya kapısından baktım, cenneti at pazarı sandım ben.
Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti, yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti!
Mutluluğu çorba yapıp, elimize çatal verdiler. Bizi çıkmaz sokağa bırakıp, yolun açık olsun dediler.
İtimadım belki kalmıştır diye insanlığa, günde bin bir kerre şeytan kalbimi yoklar benim.
Yamansın her zaman aldattın beni, kah düşürdün, kahi kaldırdın felek! Mecnun’sun diyerek Leyla peşinden, ıssız vadilere saldırdın felek!
Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer, ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer.
Neyzen Tevfik Küfürlü Sözleri
Ne ceket kaldı, ne metelik cebinde ceketin. Kurtaracağız diye geldiler, içine sıçtılar memleketin. Neyzen Tevfik
Ben sana bok demem, boklar duyar ar eder. Bir zerren boka düşse, onu da mundar eder. Tanrı senin hamurunu necasetle yoğurmuş, anan seni sıçar iken yanlışlıkla doğurmuş.
Bekaretinle kapatmaya çalışsan da bedenin gizlemiyor ruhunda ki fahişeyi… Zaten bacak arasından ibaret olsaydı namus, yaradan da kapatırdı inekte ki memeyi.
Güççedir bu fakiri aldatmak. Yüzdürüp, sonra kündeden atmak, gözünü aç da sen bana bir bak! Ben senin itibarını s*keyim!
İhtiyarlık ile gençlik diyerek, şu hayatı ikiye böldürme! Ey büyükten de büyük Allah’ım, benden evvel s*kimi öldürme!
Mutluluğu çorba yapıp, elimize çatal verdiler. Bizi çıkmaz sokağa bırakıp, yolun açık olsun dedi ibneler.
Ağlamam ben! Ben erkeğim erkek, çünkü: güçtür bana cefa etmek. Minnet etmem bu ömre de felek! Atını al! Tımarını s*keyim.
Bir gün üstad Neyzen Tevfik kafası güzel İstiklal Caddesi’nde turlamaktadır ve birden İstiklal’de bağırır:
-“ulaaan or*spu çocukları!
Herkes döner üstada bakar, üstad gülümser:
-“amma da çokmuşsunuz.”
Bana yar olmayan devr-i devranın, İzzet-i ikramını s*keyim. Yansın ibneler alayı, su veren itfaiyenin hortumunu s*keyim.
Feleğin uğradımsa vartasına, s*çayım ağzının ta ortasına; bunu yazsın cihan da hartasına; Kıtaat’u biharını s*keyim!
Bana yoktur lüzumu gülşeninin, şer-i tarik u ruz-ı ruşeninin, ne gulammanın, ne de zenninin, hepsinin ta mezarını s*keyim.
Memleketin tüm vatan hainleri toplanmış Mektep-i Sultaniyede, ah bi müdür olsam. Hepsini s*kerim bi saniyede!
Çile-i cinnet ile oldu tamam. İtikadım daha eksikti benim. Toptaşı’nda hedef oldum garaza, ehl-i iman dinimi s*kti benim.
Su-i tedbirimle yahu, öyle boklaştı işim. Ağzıma sıçtı felek, hem de s*kti geçmişim.
Türk milleti gariptir. Her bir lafı kaldırmaz; ibne dersin kızar da s*ksen aldırmaz.
Asrın yeni bir ilkesi var, hak kapanındır. Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır. Geçmez ele bir mevki, kavuk sallamayınca, makam mevki pezevenk puşt olanındır!
Neyzen Tevfik Alıntıları
Öleceğiz bir gün, gömecekler. Birkaç gün övecekler, sonra kalan malını bölecekler; hatta memnun kalmayıp üstüne birde sövecekler. Neyzen Tevfik
Neyzen Tevfik, yüreği insan sevgisiyle dolu biriydi. Dünya malına hiç değer vermezdi. 1952 yılında Şehir Komedi Tiyatrosu’nda jübilesinin yapılacağı gün bir arkadaşına telefon açar, kendisine bir takım elbise göndermesini ister. Arkadaşı elbiseyi gönderir. Jübile bitince sahnenin arkasında o elbiseyi çıkartıp oradaki garsonlara verir, sonra eski elbiselerini giyer. Bana vereceğiniz parayı da yoksullara dağıtın, der.
Neyzen’den bir dörtlük…
Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler;
Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus! dediler.
Künyeni almak için, partiye ettim telefon,
Bizdeki kayda göre, şimdi o meb’us! dediler.
Neyzen Tevfik bir kez evlenmiş ve ayrılmıştır. Ayrıldığı karısına aşık olan Neyzen onu hiç unutamamıştır. İçkiyi çok içtiği için yine Bakırköy Akıl Hastanesi’ne kaldırıldığında, karısının ikinci kocası da orada yatıyormuş, tesadüfen onunla tanışmış, ahbaplık kurmuş. O’nu Dr. Mazhar Osman’a takdim etmiş ve: “Bu adama iyi bakın, iyileşsin ki, benim şimdi küfrettiğim bir insanı mutlu etsin.” demiş.
Kimseyi korkutarak doğru bildiklerinden vazgeçiremezsiniz.
Neyzen Tevfik, iki gözü de görmeyen bir tanıdığına rastlar. Tanıdığı sorar:
-“Memleketin durumunu nasıl görüyorsun, Tevfikçiğim?”
-“Karanlık” diyecekken vazgeçer:
-“Sizin gördüğünüz gibi” diye cevap verir…
Hemşehrimiz Fahrettin Kerim Gökay, “İçkinin zararları” konulu konferans veriyormuş. Malum kendisi uzun süre Yeşilay Genel Başkanlığı’da yaptı. Bir ara dinleyiciler arasında bulunan Neyzen Tevfik yerinden fırlayıp bağırır:
-“Eyvah! Yandık!”
-“Hayrola?”
-“Hesap ettim, meğer ben öleli tam kırk yıl olmuş!”
Neyzen bir gün gene çığırından çıkmış şekilde Allah kitap küfür ediyor. Bir arkadaşı geliyor yanına:
-Bre Neyzen ayıptır günahtır nasıl küfürdür bunlar?
Neyzen adama bakar.
-Hocam, biz büyük kapının köpeklerindeniz; biz havlayıp hırlamasak kapının büyük olduğunu kim anlar?
Neyzen askerdedir. Ancak asker ocağında da rahat durmaz ve gizli gizli tuvalette içer. Bir gün kafa bir dünya halde tuvaletten çıkarken yüzbaşıya yakalanır. Yüzbaşı kükrer:
-Ulan Tevfik! Yine mi içtin lan?!
Neyzen zil zurna sarhoştur ve leş gibi rakı kokmaktadır. Yani inkar edecek yeri yoktur. Dolayısıyla kabul eder:
-Evet içtim komutanım.
-Nerede içtin bakayım?
-Şurada, tuvalette…
Ve yüzbaşı bombayı patlatır:
-Ulen dürzü, mezenin bol olduğu yeri de ne iyi bilirsin!
Neyzen Tevfik’e içkinin yasaklanmasından sonra bir gün Peyami Safa, üstadı ziyarete gider. Odanın bir köşesinde koca şarap fıçısı görünce şu diyalog gelişir:
-“Bu ne üstad? Hani artık içmeyecektin!?”
-“Ne yaparsın evlat içmezsem kuvvetten düşüyorum.”
-“Peki içkinin faydası oluyor mu?”
-“Olmaz olur mu sen ne diyorsun! Bak bu fıçıyı, geldiğinde yerinden oynatamazdım, şimdi tek elimle bile kaldırıyorum.”
Neyzen Tevfik bir gün Cami’de Hoca’nın vaazını dinler. Hoca cemaate herkesin dinin gereklerini yerine getirmesi gerektiğini, cennette herkese çok güzel huriler verileceğinden ve bu hurilerle ne yapmak isterlerse yapabileceklerini anlatır. Ertesi gün ki vaazda Neyzen Hocaya sorar:
-Hocam cennette şarap olacak mı? diye.
Hoca bu soruya çok sinirlenir başlar neyzeni zındık, kafir, iblis gibi dini motiflerle haşlamaya ve sorar:
-Bre zındık cenneti meyhane mi sandın?
Neyzen istifini bozmaz önceki günü hatırlatır:
-E hoca dün cenneti kerhane yaptın.
Neyzen Tevfik Laf Sokmaları
Beni şimdiye kadar bir kişi anladı. O da yanlış anladı.
Mazhar Osman, Neyzen Tevfik’e içki içmeyi yasaklamış. İçmeye devam ettiği takdirde hayati tehlike doğacağını söylemiş. İleri derecedeki samimiyetlerine dayanarak içki içmeyeceğine dair bir de and içirmiş Neyzen’e. Aradan zaman geçmiş, Mazhar Osman, Neyzen Tevfik’e bir yerde içki içerken rastlamış, hemen hatırlatmış: “Hani sen içki içmemek üzere and içmiştin?” Neyzen şöyle cevap vermiş: “Üstat, biz fakir adamız… Bulunca içki içeriz, bulmayınca and içeriz…”
Dinleyen her zerreye bin bir hitabım var benim, kâinat isminde hiçten bir kitabım var benim! Ya hitabımdan okursun, ya kitabımdan beni, yazdığım efsanede on altı babım var benim!
Savaş vurguncularından birinin dedikodusu yapılmaktadır. “Tonla parası var. Herifin bir eli yağda, bir eli balda… Nereye gitse, hemen yol açıyorlar!” diye. Neyzen, “Gerçekten kenara çekiliyor mu herkes?” diye sorar, “Çekiliyor.” cevabını alınca; “Demek cebindeki pisliğe bulaşmak istemiyorlar…” diye yapıştırır cevabı.
Herkesin bildiği basın çevrelerinde tanınmış bir hanım, Neyzen’le karsılaşınca;
-Aşk olsun, benim için aşifte filan gibi sözler söylemişsiniz?
Neyzen elini sinek kovalar gibi sallamış;
-Hanım, sen beni tanımıyorsun. Ben herkesin bildiği şeyleri söylemem.
Neyzen Tevfik’e bir muharrir yazacağı romanı anlatıyordu.
Sonuna gelince Neyzen yüzünü buruşturdu:
-Bu mevzuu beğenmedim!
-Öyle amma, siz hiç roman yazmadınız. Nasıl fikir yürütüyorsunuz?!
Neyzen Tevfik kızdı:
-Ben yumurtanın da iyisini, bayatını anlarım. Fakat hiç yumurtlamadım.
Bir gün Neyzen’e sorarlar: “Neyzen, çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?” Maliye Bakanı hakkında yolsuzluk dedikodularının dolaştığı bir dönemdir. Neyzen: “Maliye Vekili değilim ki, çalarken zevk alayım” der.
Muhabir: Ne kadar içki içersiniz?
Neyzen: Birinci dünya harbi boyunca 18 bin okka rakı içtim.
Muhabir: He he yok canım!
Neyzen: Gülmesene kardeşim hesap yaptık hesap!
Dini bütün geçinen bir dostu Neyzen Tevfik’e sorar:
-Beni tanırsın. Cennetin anahtarı sende olsa beni oraya almaz mıydın?
Neyzen, karşısındakini baştan aşağa şöyle bir süzdükten sonra gülümser:
-Bende cennetin değil de cehennemin anahtarı olsaydı senin için daha hayırlı olurdu. Belki seni oradan çıkarırdım… der.
Siz, bu gün memleketin halini nasıl görüyorsunuz? Neyzen Tevfik, son hızla giden taksi şoförüne seslenir:
-“Aman oğlum, n’olur biraz yavaşla.”
-“Merak etme baba der şoför,”
-“Biz bu arabayla her zaman gelin taşıyoruz.”
-“Desene biz de o üzülecekler arasındayız!”
Atatürk’ün büyük dil kongresini topladığı gün, başvekil de Bakırköyünde genişletilen bez fakrikasını açmaya gelmişti. Dil kongresine bütün bakanlar, milletvekilleri ve bazı büyükelçiler de gelmişlerdi. Dil konusunda tezi olanlar, kürsüye çıkıp konuşmuşlar, fikirlerini beyan etmişlerdi. Bunlar arasında üniversite profesörlerinden Cafer Kırımi bey de kürsüye çıkarak tezini savunurken, Kırımlı olması dolayısıyla söz arasında Ruslar hakkında biraz sitemde bulununca Atatürk çok kızmış ve:
–”Burası siyaset meydanı değildir, indirin şunu hemen” deyince profesörü kürsüden indirmişlerdi. Neyzen Tevfik bu olayı öğrenince şu kıtayı yazmıştı:
Fabrika yaptı Sümerbank bez için,
Çok muazzam bir eser bu laf değil,
Dil işinde ehli dil tezden dedi:
Sıçtı cafer bez getirsin başvekil…
İkinci Meşrutiyet döneminde nazırlığa getirilen bir zat, çok geçmeden yeğeninin vali olarak atanmasını sağlar. Karşılaştıklarında, Neyzen:
-Maşallah, kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor.
Genç yasta vali oldu, neden fasulyeye benzesin?
-İşte bende onun için benzetiyorum ya. Fasulye de sırığa sarılarak büyür. der.
Neyzen bir gece meyhaneden çıkmış evine dönerken, dar bir sokakta karşılaştığı bir başka sarhoş ile aralarında geçen diyalog:
-“Ben senin gibi ciğeri beş para etmez herife yol vermem!”
Neyzen geri çekilir, yolu açar;
-“Ben veririm…”
Neyzen Tevfik Mustafa Kemal Atatürk’ün Sofrasında
Neyzen’in ustalığının ve hoş sohbetinin namını çok duyan Gazi Mustafa Kemal Atatürk kendisiyle görüşmek ister ve bu çağrıya çok sevinen Neyzen paşanın misafiri olur. Sohbet, muhabbet derken aralarında şöyle bir diyalog gelişir;
-“Neyzen senin için iyi içer derler doğru mu?”
-“Eh, içerim paşam.”
-“Ne kadar içersin mesela, iki tane kiloluk içer misin?”
-“İçerim paşam.”
Bunun üzerine Atatürk görevliye seslenir ve iki büyük rakı getirtir. Rakılar gelince Neyzen görevliye seslenip, bir kase, bir kaşık bir de ekmek ister. Görevliler şaşkınlık içinde Neyzen’e bakarken Atatürk bakışlarıyla onaylar ve Neyzenin istedikleri gelir. Atatürk Neyzen’in istedikleriyle ne yapacağını merak ederken Neyzen bir büyük rakıyı açar, kaseye boşaltır, ekmeği ufak ufak doğrar ve başlar kaşıklamaya. Atatürk gözleri faltaşı olmuş bir halde izlerken, Neyzen kasedeki rakı azaldıkça doldurmaya devam ederek ekmeği bitirir ve;
-“Karnım doydu paşam, şimdi içmeye başlayabilirim.” der.
Bunun üzerine Atatürk gülerek,
-“Pes, vallahi ben pes ediyorum Neyzen”
Diyerek kendisinden ney üflemesini rica eder.
Neyzen Tevfik ve Mustafa Kemal Atatürk bol muhabbetli birkaç saat geçirirler ve sonunda Atatürk Neyzen’e teşekkür ederek, var mı benden bir istediğin diye sorar.
Neyzen’de cevap olarak; “Sağlığınız paşam der, paşanın elini öpüp çıkar.”
Daha sonra Atatürk’le ne konuştuğunu merak eden abisine olayı anlatan Neyzen’e şaşıran abisi;
Ulan yatacak yerin yok, Atatürk ne istersin diye sorduğunda bir ev isteseydin ya diyen abisine Neyzen’in verdiği cevap, bugün yaşadığı yeri unutup, yatıp kalkıp Atatürk’e küfür eden şuursuzlar içindir birazda;
-“O zaten hepimize bir ev verdi ya!”
“Be Hey Dürzü” Şiiri Neyzen Tevfik’e Ait Değildir.
İnternette birçok kişi tarafından ünlü hiciv ustası Neyzen Tevfik’e ait olarak bilinen Be Hey Dürzü şiiri, her ne kadar üslup olarak Neyzen’in şiirlerine çok benzese de, aslında Emniyet Genel Müdürlüğü’nde (dönemin) Asayiş Şube Müdürü olan Mutlu Çelik’e aittir.
Be Hey Dürzü
Ne ararsın Tanrı ile aramda
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda,
Başı açığa niye türban sorarsın!Rakı, şarap içiyorsam sana ne.
Yoksa sana bir zararım içerim.
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatıp kalkıp Atatürk’e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden,
Dininden de soğuyacak bu millet.İşgaldeki hali sakın unutma,
Atatürk’e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan yine çıkardın amma,
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz…Mutlu Çelik
Mutlu Çelik bu şiirini 1994 yılında yayınladığı “Yalnızlık Pusuda Bekler” adlı kitabına da koymuştur. Hatta Mutlu Çelik, bu şiirin “Neyzen Tevfik’e ait olduğu iddiaları üzerine” kendisine ait olduğunu mahkeme kararıyla tescil ettirmiştir.