Ay yıldızlı bayrağa dokunanlar, hangi yabancı bayrağa güveniyorsa, o bayrağın ülkesine yolculuğa hazırlansın; çünkü bu toprak, tarihin her döneminde, her cins ihaneti tükürdü, kustu, fırlattı ve tekmeleyerek kovdu.

Bu ülkede belki namıslu, titremeyen, saklanmayan, kaçmayan, sinmeyen, tırsmayan iş adamı kalmamış olabilir; ama bu ülkede hâlâ yazarlar var.

Cesareti şeytan almış götürmüşse, şeytanın bacağını biz kıralım!

Biz türk filmlerindeki tecavüz sahnelerini izleyerek masturbasyon yapmış bir halkın çocuklarıyız, kimse bizden saf ve temiz duygular beklemesin.

Altın yumartlayan tavuktur o, ne derse yapacaksınız.

Dünyada hiçbir etnik tartışmanın “barışçıl” çözümü olmamıştır, ve dünyada etnik siyasetin bütün şekilleri “iç savaş”a sürüklenmiştir.

Bunlar ruhsuz ibne, bunlar milyonluk eşşek.

Ah benim Müslüman kardeşlerim, İngiliz’i gitti ABD’si geldi hiçbir şey değişmedi, ülkemize saldıkları köpek aynı köpek, dünya, demokrasi, teknoloji, hayat değişti, köpekler değişmedi..

Bizler, birazcık ucundan okumaya çalıştık, topraklarımıza ve geçmiş uygarlığımıza aşkla bağlandık. Bilmiyor ki “aşk” kapitalizmle, parayla, topla tüfekle alınmaz.

Benim ancak cesedim susar.

Türkiye entellektüelleri, uzmanları, aydınları, partilileri türkiye’yi yiyorlar. Argo anlamıyla yiyorlar. Yani Türkiye’yi aptallaştırıyorlar. Dönemlere ad verirsiniz. Bu dönem de aptallaştırma dönemi.

İnsanlar tarih boyu yalan söyler. Siyasilerin farkı, siyasiler yalanı çok rahat söyler..

Bugün mal alırken sadece marka alırsınız. Eski pazarlarda mal alırken biraz da insanlık alırdınız..

Kökünde evrensel ahlâk olmayan, insanlık telaşı olmayan eserler beş para etmez..

Bu hukuksuzlukları, rezillikleri suya vuracak, çitileyecek, boyasını çıkartacak tek adam kaldı mı topraklarımızda!

Tek başınasın ne yapacaksın, tek başına yapacaksın.

Bir lafım da size, Avrupa’nın elli yılda çıkarttığı yasaları uyum yasaları başlığı altında beş dakikada meclisten geçiren ‘ileri demokrasi’ aşığı milletvekillerimiz..

Hepimiz bizi öldürecek bir güzelligin esiriyiz!

Türkiye’yi hiçbir dönemde ve seçimde bu kadar tehlikeli bir süreçte görmedim! Ben bunun altından kalkamıyorum..

Bir keskin kalem, bir kırık gözlük, yürekli yiğitlere hatıran olsun.

Tepki milliyetçiliği diye bir şey vardır, kabadayılık, sosyal bozukluktur, ülkesini sevmek başka bir şeydir.

Ne kadar müslümanız?

Bir kozmik odaya girmekle ya da bilmem iki kazı yapmakla bizi teslim alacaklarını, Cumhuriyet’i teslim alacaklarını sanacak kadar, basit, dünyadan habersiz insanlar.

Başka gazeteciler falan rezil olur çok önemli değil, ama “insanlık” rezil oluyor!

Herkes yalan söyler, ama siyasiler yalanı çok rahat söyler ve utanmadan söyler.

Anneler ölmez, hiçbir anne ölmedi diye düşündüm, Kızılay’ın ortasına karşıdan karşıya asılmış, rüzgârlarla dalgalanan büyük Atatürk posterini görünce.

Ölürsek de endişeye mahal yok, çünkü ahirette zaman yok, yakalarına ebediyen yapışacağız.

Hepsini halk biliyor, halkın içine girip kendileri hakkında söylenenleri görsünler.

Kapalı olan her şey tertiptir, plandır, tezgâhtır. Demokrasinin tarifi budur.

Bunları dille kandırmak kolaydır. Bunlara, makarna veren de oy alır, kömür atan da oy alır, merhaba diyen de oy alır.

Nedir bu İstanbul’un sizden çektiği, her tarafı taş beton yaptınız. Binayla, taşla, betonla yapılan bütün projeler geçmiş yüzyılın çılgın projeleriydi!

Bu eksiklik, yalnızlık duygusu, tek başınalık. İşte tam da burası düşüncenin, insanlığın aydınlanma noktası.

Üç günlük dünyada bir kez olsun; meyhane arkadaşlarını, ideolojik ortaklarını karşılarına alamamış bir zavallı sürüsü.

İnsanlığa karşı tek laf edemiyorsan yüzde 47 değil, yüzde 98 olsan ne yazar?! Onur yok, şeref yok.

Her bir söz, kurumuş çiçeklerin çığlığı gibi, damla damla doldurmuş bizi, çiçeğin suyu gözyaşlarımız.

Kendine ilerici diyen, sürekli batıdan örnek veren, yandaş, yalaka insanların hepsine sesleniyorum!

Bireysel sigortalar, sosyal haklar, emekli maaşları, bölgeler arası dengesizlik.. Türkiye’de bu sorunlara talip bir devlet adamı çıkmıyor..

İstifalar için şunu söyleyeceğim; bu saatten sonra askere ‘rütbe’ değil ‘onur’ lazım, biraz geç kaldılar, olsun.

Sofranızdaki çatallar doğduğunuzdan beri biri kebaba biri lokuma çift çift götürüyordu, sırtımıza giren hançerler de aynı alışkanlıktan olsa gerek çift çatallı.

Demokrasinin tavizsiz, vazgeçilmez unsuru sosyal eşitliktir. Sosyal eşitlik ve sosyal haklardan kaynağını alan sosyal politikalardır.

Zengin sofrasında zangoç olmuş yazarlar bunlar.