Çok düşündüm kaçayım diye ama dedim, Ne zaman anlaşmış ki kalple beyin.
Kayıp bir bavul gibiyim havaalanında. Ya da boş bir yüzme havuzu sonbaharda.
Tek başına dans ederken mutsuzluktan sarhoşmuş.
Nokta konmuş, bitmiş en güzel hikayem.
Aşk kırıntısıyla doymaktansa, aç kalırım bu hayatta.
Sokaklarda sapsarı yapraklar, mazgallarda yağmurlar. Hangi kentte bu denli acı var, başka nerde İstanbul kadar.
Ve kıskançlık bu zayıflık anımda, bir aşkın komasında kıskançlık aktığında durmaksızın damarlarımda, sen ilacımsın; susuz yuttuğum, bir türlü gitmeyen ne yapsam da boğazımdan.
Bir karamel tadıysa dünya senin ağzında; gittikçe azalan her nefes aldığında.
Sen geçerken sahilden sessizce, gemiler kalkar yüreğimden gizlice.
Sözlerini unutmuş en sevdiği şarkının, bakmış ne geçmiş geçmiş, ne gelecek gelecekmiş.
İki villam olacağına, bir filmim olsun…
Sokakta çok sık rastlayacağımız, hafif kilolu, sempatik bir kızcağız. (Pink ile ilgili yorumu)
Herkes, dedi, merak içinde; ölümden sonra hayat var mı diye. Boşuna düşünürler sanki, hayat varmış gibi ölümden önce.
Koşma yorulduysan, anaforda boğulduysan, sen de korkuyorsan yalnızlıktan.
Bak çok gevezeysem hadi kapat çenemi. Sözcükler ne ki duygular yanında.
Yapraklar yatağın olsun, kırlangıçlar arkadaşların, yıldızlar yorganın olsun hem zaten gökte işsiz güçsüz duruyorlar.
İstanbul bugün yorgun, üzgün ve yaşlanmış. Biraz kilo almış, ağlamış yine. Rimelleri akıyor.
Yüreğimi bir gün yollara atarsam, bir gün nehir yataklarına dolarsam, korkarım suyumun çoğu senden yana akacak.
Benden sana son kalan; bir küçük resim şimdi. Cevap veremez ama ağlar yalnızlığına.
Güzel vücutlar boş suratlar, benimse yenmiş tırnaklarım titrek ellerim var.
Nasıl oluyor vakit bir türlü geçmezken, günler hayatla geçiyor.
Her maske birşey söyler; nefretler, sevgiler.
Hayat bir yarış, bir meydan savaşı bir kavga; sakın yara alma.
Bir yaz günü, bir yaz günü hiç bu kadar üşüdün mü? Rüzgar gülü rüzgar gülü hiç ölümü düşündün mü?