Belki fark etmişsinizdir; her şeyi ve herkesi gözlerim. Birçok insan bunu yapamaz, çünkü aşırı derecede kendi duygularıyla ve egosuyla meşguldür. Başkalarıyla ilgilenemez.

Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!
Peki, sen ne görüyorsun bakalım?
İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan.

Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim.

Gençliğim sol muhalefet çizgisinin sert mücadelelerinde geçmişti ama hiç de ‘devrim yapacak gerilla’ya benzemiyordum. Daha sonra yüz binlerce kişiye konser verirken ve milyonlarca kasetim dinlenirken de ‘star’a benzemedim. Yaşlanıyorum ama iç dünyam lisedeki halimden pek farklılaşmadı.

Huzur; tam tersi sanılır ama zaten hayatta normal olan huzursuzluk durumudur, huzur ise çok ender yakalanan geçici anlardır olsa olsa.

İnsan küçük düştüğünü hissedip kendini korumaya girişince, karşısındaki hiç aklına gelmiyor ve dünyanın en zalim yaratığı kesilebiliyor.

Zülfü Livaneli Serenad Sözleri

Gerçek her zaman iyi midir? Daha doğrusu gerçeği açığa çıkarmak her zaman iyi sonuç verir mi, yoksa yaşayabilmeleri için, insanların sahte dünyalarına göz yummak daha mı doğru?

Haklı olanı güçlü kılamadığımız için güçlü olanı haklı kılıyoruz…

İnsanlar eşit değildir. Güçlüler ve zayıflar vardır ve hayat bunlar arasındaki mücadeleden ibarettir.

Aslında hiç kimseyi sevmiyordum. Çünkü insanlar beni incitiyordu. Onlarla ilişkilerimi bir türlü ayarlayamıyordum, doğal davranamıyordum.

Giriş kapısında niye polis var? diye sordu. Onlar uzun yıllardır üniversiteleri, üniversitelilerden koruyorlar.

İnsanların kendi milletini veya kendi inancını diğerlerinde daha üstün görmesi, ne korkunç olaylara, ne büyük acılara neden oluyordu bu dünyada!

Hiçbir iktidar masum değildir. Bütün iktidarlar öyle ya da böyle, birinin katilidir…

Kendimi yer bitirirken, şimdi durumu kabul etmeye başlıyorum. İnsan, kendine kurallar koyulan bir hayvan gibi her duruma alışıyor.

Zülfü Livaneli Kardeşimin Hikayesi Sözleri

Aşk denen şey bazen yürür, bazen uçar; bazen koşar biriyle birlikte; bir başkasıyla ölümcül yürüyüşe çıkar; üçüncüyü buzdan heykele çevirir; dördüncüyü atar alevlerin içine. Birini yaralar, öldürür ötekini.

İnsanın geçmişini araştırması acı veren bir deneyimdi. Mutlu olabilmenin tek şartı “unutmayı” başarabilmekti.

Sonunda bize yol gösteren şey; evde her zaman oturduğumuz koltuğun aşina yumuşaklığı, gözü kapalı çevirebildiğimiz banyo musluğu ve başımızın yastıkta bıraktığı iz oluyordu.

Ama inan bana, insanların çoğunun ruhu, bedeninden önce çürür.

İşte anahtar kelime bu: hayatın özü, büyük sırrı; olmazsa olmazı: Unutmak. Eğer unutmak diye bir şey olmasaydı, yaşam da olmazdı. İnsan, unutmadan hayatını sürdüremez.

Sakın ola hiçbir şey için üzülme ama bol bol kız, öfkelen, dövüş, savaş, küfret ama üzülme. İnsanı üzüntü çürütür.

Gücü adalete veremedik, çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti. Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık.

İktidarın zulmettiği hem de muhalefetten darbe yiyen aydınlarımız var. Elleri hamur ama karınları aç.

Zülfü Livaneli Huzursuzluk Sözleri

Kıskanmayı bile unutmak. Onu mutlu eden herkesi ve her şeyi sevmek. O noktada sahiplenmek biter, saf aşk kalır.

İnsanlar biriyle evleniyor ve bir süre sonra zamanın değiştirdiği, bambaşka bir adam ya da kadın yaptığı o kişiyle hayatlarını geçirmek zorunda kalıyorlardı…

Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. Sanki içimde derin bir hiçlik var.

Gidiyor. Beni karmakarışık bir ruh hali ve giderek yoğunlaşan sorularla baş başa bırakıyor.

İnsan hiçbir umut beslemediği zaman durumu kabullenebiliyor ama kapkara bulutlar arasından iğne ucu kadar kendini gösteren bir güneş ışını belirince bütün dünyası o ışığa bağlı oluyor…

Hayatın özü, büyük sırrı; olmazsa olmazı: Unutmak. Eğer unutmak diye bir şey olmasaydı, yaşam da olmazdı. İnsan, unutmadan hayatını sürdüremez.

Zülfü Livaneli Son Ada Sözleri

Birine sevdalanmak, donmuş bir gölde, nerede ve ne zaman kırılacağını bilmene imkân olmayan ince buzlar üstünde yürümek anlamına gelmiyor muydu?

Şairlerin dediği gibi ‘Paris güzel bir salon, Londra güzel bir park, Berlin güzel bir kışla ama İstanbul güzel bir şehir’di.

Karasevda? Evet! dedim. İşte insana o çılgınlıkları yaptıran duygunun adı budur…

Anadolu’nun taşıyla toprağıyla, akan suyu, esen yeliyle,
Binlerce yıldan bu yana işlenmiş, gelişmiş, yeşermiş, boy atmış kervansarayları,
Sarayları, tapınakları, ulu şehirleri, türküleri, gelenekleri, görgüsü, bilgisiyle bir olduk, kaynaştık.
Etle kemik gibi… Yağmurla toprak gibi…
Binlerce kişi, binlerce ceylanla birlikte semah tuttuk üç gün üç gece, kırk gün kırk gece…

Hele namus meselesi olunca, kimsenin aklına silahtan başka bir şey gelmiyor.

Aptallık bu memlekette o kadar yaygın ki, kapıyı pencereyi sıkıca kapamazsan havayla bile içeri girer. Dünyanın en bulaşıcı hastalığıdır aptallık.

Kimin daha vatansever olduğunu ölçmenin bir yöntemi mi var? Neden bazıları, memleketi kendisinin daha çok sevdiğini ileri sürerek bir ayrıcalık elde etmeye çalışıyor?

İnsanlar bunca acı çekerken, İstanbul’da en iyi suşinin nerede yenilebileceğini konuşanlara dayanamıyordum.

Zülfü Livaneli Mutluluk Sözleri

Ama olur da bir gün bu yazdıklarım eline geçerse, sana karşı derin bir mahcubiyet hissettiğimi, yüreğim sızlayarak seni özlediğimi bilmeni isterim.

Yanımda olmanı istiyorum diyemediğim için bu yağmur içimi ıslatıyor dediğimi nasıl anlamaz? Düpedüz sarıl bana dedikten sonra sarılmanın ne anlamı kalır?

Merhamet istemiyorum, hiç kimsenin acımasına ihtiyacım yok, merhamet de zulmün bir parçası.

İnsan hiçbir umut beslemediği zaman durumu kabulleniyor ama kapkara bulutlar arasından iğne ucu kadar kendini gösteren bir güneş ışını belirince bütün dünyası o ışığa bağlı oluyor.

Bilgi ne garip bir şeydir. Şişede hapsedilmiş bir cin gibi yıllarca duruyor, senin gelip kapağını açacağın günü bekliyordu.

Bu memleketin okullarına acil olarak bir “insan ilişkileri dersi” konulması gerekir. Çünkü uzaktan bakınca yaşlı başlı, akıllı uslu, eğitimli gibi görünen birçok insanın densizleştiği, terbiyesizleştiği bir ülkede yaşıyoruz artık.

Hayatımda mutlu günlerim olmuştu elbette, ama mesele sadece mutluluk değildi. Önemli olan yaşadığını, hayatın bir anlamı, bir değeri olduğunu hissetmekti.

“Zenginlik insana ait bir özellik değil” diyorum. “Para insanın doğal bir parçası değil; kaybolabilir, çalınabilir, soyut bir kavram bir takım sıfırlar… Zaten hayatta anlamlı olan değerler parayla sahip olunamayanlar. Kitap, çalışacak insan, eşya alabilirsin; ama bunlar bilginin, dostluğun, paylaşma duygusunun yerini tutamaz…

Zülfü Livaneli Leyla’nın Evi Sözleri

Asil insanların en neşeli zamanında bile bir hüzün vardır, daha düşük ruhlar ise en sefil zamanında bile neşelidir.

Her insan bedeninin çürüyeceğini bilir ve bundan korkar. Çoğu insanın ruhu gövdesinden önce çürür; nedense bundan kimse korkmaz! Ama inan bana, insanların çoğunun ruhu, bedeninden önce çürür.

İnsanları konuşarak tanıyamazsınız. Dil, yalan söyler… Bu yüzden insanları dinlemek, onları anlamak için yeterli değildir.

Eski çağlarda bir delikanlı, insanların dişlerini de tedavi eden bir hekimin kızına aşıktır. Sırf kızı görebilmek için oraya gider ve sevgilisinin yüzüne bakarak otuz iki sağlam dişini çektirir. Şimdi bu eylem üzerine hangi sevda sözlerini ekleyebilirsin ki?

Hava kötü dediğimde sadece havadan söz etmediğimi anlamak bu kadar zor mu? İlle de, ben bu hayattan bıktım, türünde sözler mi etmeliyim?

Zaten Türk erkeklerinin bir numaralı özelliği sinirlenince hız yapmalarıdır. Bu yüzden hiçbirisiyle direksiyon başındayken tartışmayacaksın.