Asil insanların en neşeli zamanında bile bir hüzün vardır, daha düşük ruhlar ise en sefil zamanında bile neşelidir.
Doğru yolu bulmam için bana yardım et, sana yardım etmeme izin vererek bana yardım et, kendi gözümde değer kazanmam için bana yardım et, oradan oraya savrulmuş bu değersiz adamı kurtarmak için yardım et.
Tam tersi sanılır ama zaten hayatta normal olan huzursuzluk durumudur, huzur ise çok ender yakalanan geçici anlardır olsa olsa.
Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. Sanki içimde derin bir hiçlik var.
İnsanlar bunca acı çekerken, İstanbul’da en iyi suşinin nerede yenilebileceğini konuşanlara dayanamıyordum.
Zülfü Livaneli Huzursuzluk Sözleri
Artık doğru düzgün düşünemiyorsun diyordum kendi kendime, sağlıklı düşünme yeteneğini kaybettin, kafanda masal ile gerçek birbirine karışıyor, durmadan tuhaf sorular soruyorsun.
Bazı şeyleri boş inanç diye küçümsemeyin, onlarsız insan kültürü olmazdı; ne mimari, ne müzik, ne edebiyat.
Merhamet istemiyorum, hiç kimsenin acımasına ihtiyacım yok, merhamet de zulmün bir parçası.
Beni alıp tekrar karnına soksan bile koruyamazsın anne!
Eğer 21. yüzyılın karmaşık bir metropolünden gelen ben, İbrahim, dijital çağa erişmiş ateist bir gazeteci bunları hissediyorsa, kimbilir eski zamanın söylenceler, efsaneler, hayaller dünyasında yaşayan insanlar üzerindeki etkisi nasıldı diye düşünmek başını döndürüyor.
Bütün Ortadoğu’nun adeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanından sarhoş olur.
Zülfü Livaneli Huzursuzluk Alıntıları
Sevişirken iç içe geçen, solukları karışan, birbirine en yakın hale gelen insanların, sonradan bu kadar yabancılaşmasına, hatta can yakmaya çalışmasına hep hayret etmişimdir. Önce en büyük haz, sonra en büyük can yakma, ne tuhaf.
Bu topraklar böyledir, kan hiç eksilmez, ölmeyince kan eksilmez, neden mi? Adet böyle oğlum, buralarda adet böyle. Hele namus meselesi olunca, kimsenin aklına silahtan başka bir şey gelmiyor.
O gidiyor… Beni karmakarışık bir ruh hali ve giderek yoğunlaşan sorularla baş başa bırakıyor.
Kadınla erkeği birbirine çeken, feromun mu, koku mu, ten uyuşması mı, kişilik mi, tavır mı, davranış mı, ses mi, gülüş mü, bakış mı, boy bos mu, ruh güzelliği mi, kafa denkliği mi her neyse…
İnsanlığa güven duymanın tam olarak yıkılışı böyle oluyormuş diyordum, umut kapılarının, pencerelerinin sıkı sıkıya kapatıldığı bir kararlık hali, artık hiç kimsenin aralayamayacağı bir demir kapı…
Tüketen insanın üreten insandan daha değerli olduğu bu yanlış ve ahlaksız döneme tahammülüm kalmamıştı artık. Değişmiştim.
Zülfü Livaneli Huzursuzluk Kitap Sözleri
Kendimizi hayvanlardan ve bitkilerden üstün görmemiz büyük bir aldatmaca, insanlık diye yücelttiğimiz şey aslında ne aşağılayıcı bir kavram.
Bazı acıları ölüm bile unutturamıyor, bazı davranışlar ölümden sonra bile bağışlanmıyor.
Bütün bunlar olurken bu kadar dinin tanrısı ne yapıyordu diye sordum kendime ve cevabı buldum. Tanrı o sırada dinleniyordu, çünkü yedinci gündü, altı günde evreni yaratmıştı ve yedinci gün dinlenmeye çekilmişti. Herhalde bu yüzden çığlıkları da duymamıştı.
Her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. Sanki içimde derin bir hiçlik var.
Dünyanın her köşesinde inançlar var, niye Orta Doğu’dan çıkanlar dünyayı kaplamış, diye bir soru soruyorum. En çok biz mi günah işlemişiz, en çok bizim mi düzelmeye ihtiyacımız varmış?
Bu dikenli, sevgisiz ortamlara alışkındık hepimiz, plazaların insanın ruhunu öldürdüğü, herkesi robota çevirdiği gerçeğini çoktan öğrenmiştik.
Dünyanın ömrü ile kendi ömrümün arasında ki orantısızlığın verdiği rahatsızlık, güneş çarpması gibi sersemletici bir etki yapıyor üzerimde.