Bizim dinimizde “ah almak” diye bir şey vardır. Bir mazlumun ahını aldığın zaman, o iş sana hayretmez. İnan bana, altından bir kötülük çıkar; mutlaka çıkar.

Madem ki insanlar birbirine acı veriyordu, o zaman en güzel şey hayata meydan okumak ve mutlak bir yalnızlığı secmekti.

Biraz erken ya da gec ölmenin bir anlamı olmadığına göre, yaşamanın amacı neydi? Zaten yok olacak kumlar ile şatolar yapmak neye yarıyordu?

Şairlerin dediği gibi “Paris güzel bir salon, Londra güzel bir park, Berlin güzel bir kışla ama İstanbul güzel bir şehir’di.”

Bu çocukların neredeyse hiç eğitilmemiş olduklarını görüyordu. Ne bilgi, ne kültür, ne de toplum içinde davranış kuralları. Öylesine büyümüş gitmişlerdi işte. Buna hayret ediyordu.

Zülfü Livaneli Leyla’nın Evi Sözleri

Aman o kelimeyi ağzınıza almayın! Ne demek Cumhuriyet? Padişahın hafiyeleri duyarsa kökümüzü kuruturlar!

Vapurda, trende, tramvayda, tünelde hülasa bütün nakil vasıtalarında yanınıza rastlayan kadını öyle yiyecek gibi süzmeyiniz. O bir moda mankeni değildir ki üstünü başını seyredesiniz.

Politika da aynen hayat gibi. Senden kuvvetlinin önünde eziliyorsun, senden güçsüzü de eziyorsun.

Çevresiyle ilgilenmiyormuş, üzülmüyormuş, sevinmiyormuş gibi durmak; doğru dürüst bir konuşma bile sürdürememek; küçük cümleler, ağızdan gelişigüzel fırlayan kelimeler hatta seslerle idare etmek…

Cemile’nin eve asmaya götürdüğü levhada itinalı bir eski yazıyla “Bu da geçer ya hu!” yazılmıştı. Cemile bunu anlamıyor; işsizlere iş, kızlara koca, hastalara şifa niyetine asılan bir Kuran ayeti sanıyordu.

Zülfü Livaneli Leyla’nın Evi Alıntıları

İçine derin bir yalnızlık ve ölüm korkusu çökmüştü. İnsanoğlunun dünya yüzündeki geçiciliğini ilk kez fark ettiği andı bu.

Porno, kadın erkek ilişkilerinin çarpıtıldığı, son derece zalim bir alandı. Erkeklere hitap eden bu filmler kadın bedenini değersizleştiriyor, kadını zulmedilmesi, aşağılanması, kirletilmesi gereken ve erkeğin hizmetinde bir et parçası konumuna düşürüyordu. Korkunç bir şiddetti bu. Oysa genç erkekler bunu normal sanıyor, porno filmlerde gördükleri dünyayı kendi yataklarına da taşıyorlardı.

Bir noktada insan artık yarışta değil jüride olmalıydı, altın değil sarraf kimliğine bürünmeliydi, değerlendirilen değil değerlendiren konumuna geçmeliydi.

Erkeklerin dört kadınla evlendiği, üstüne üstlük cariyeler de aldığı kadının kafes arkasında ve perde altında tutulduğu bir İslam ülkesinde, bir anda modern bir Avrupa toplumuna geçiş sancılı oluyordu.

Kimseye muhtaç olmadan ve aile yükü taşımadan yaşamak, dünyaya kafa tutmak ne demekti!

Ah baba, niye böyle yapıyorsun, niye hayatımı mahvetmeye çalışıyorsun? Sanki yarattığın kişiyi yok etmek ve ona verdiğin her şeyi geri almak ister gibisin.

Uyum seviyordu bu çocuk; kavga dolu bu ülkede uyum özlüyordu. İnsanların birbirine iyi davrandığı bir dünyanın düşünü kuruyordu.

Dünya yüzünde yaşayan milyarlarca insan ayrı, Rukiye ayrı. Herkes doğru, o yanlış. Herkes akıllı, o aptal. Bu yüzden hep kaybediyor. Kimse onun çektiklerini çekmiyor, demek ki kendisinde bir yanlışlık var.

Zülfü Livaneli Leyla’nın Evi Kitap Sözleri

Hayatta bir baltaya sap olamamış, bütün ömrünü dar gelirli olarak geçirmiş bir adamın, elindeki avucundaki tek parayı kızına vermek işleyişinde dokunaklı bir şey vardı.

Yetiştirdiğin, emek verdiğin oğlun artık canlı bir cenaze baba. Her şeyini elinden aldın, yaşama sebebini yok ettin. Nasıl yapabildin bu canavarlığı?

Babasıyla birlikte büyüseydi büyük bir olasılıkla ana dili İngilizce olurdu ama şimdi Almanca düşünüyor ve rüyalarını bazen Fransızca görüyordu.

Alman dergisinde nörolojik bellekle ilgili bir yazı okumuştu. Mesela el, okşadığı teni yıllar sonra bile hatırlama özelliğine sahipti. Beden de bir eli hatırlıyordu.

Bir yabancı yazar ne demiş biliyor musun? Bilim adamları kobaylar üzerinde deney yapmasınlar, yazıktır; politikacılar ile gazeteciler üstünde yapsınlar.

Hep erkekler mi evlilik teklifi yapmalı? Çok saçma bir kural. Şimdi ben sana ciddi ciddi soruyorum, benimle evlenir misin?

Diğer Zülfü Livaneli Sözleri